Diyarbakır'dan başka bir imgesiyle söz etmek istiyorum.
Bu öyle bir imge ki her kadının hoşuna gidecektir.
16.yüzyılda yapılmış bir taş evin,
zamanında, günlük yaşantısında belki de çok sıradan olan
ama
günümüzde dahi zarafetini koruyan
bir çeşme,havuz, bize anlatan arkadaşa göre ise şelalesi bu eser.
Karşıdaki girintili çıkıntılı taşların çerçevelediği suyun aktığı yüzeyi dokuz parça taş oluşturuyor.
Bunlar,anne karnındaki bebeğin, dokuz aylık sürecini temsil ediyor.
Çevresindeki oyma taşlar, girinti çıkıntılar da doğum sancısını.
Dokuz ayını tamamlayan bebek
sancılarla doğuyor
ve suyun ilk döküldüğü yer olan küçük havuzda yaşamaya başlıyor.
Burası da beşik.
Beşiğin altındaki on iki adet oyuntu ise beşikte geçirilen on iki ayı gösteriyor.
Yürümeye başlayan çocuğun yaşamı, uzunca görünen havuzdan akıyor akıyor
ve sonundaki delikten toprağa karışıyor.
Suyun kaynak suyu olduğunu söylemeyi unutmuşum.
16. yüzyılda bir soğutucu olarak kullanılan bu su öğesinin hikayesi böyle.
İnsan hayatının su ve taşla anlatımı.
Bir değneğe asılı duran kabı görüyor musunuz?
Diyarbakır'ın suyu yaz kış çok soğuk.
Bu taş ev, Atatürk'ün Doğu Orduları Komutanlığı yaptığı onbir aylık süreçte kaldığı ev.
Daha sonra, 1937'de şehri ziyareti sırasında, sahibinden satın alınarak kendisine hediye edilmiş.
16 Kasım 1937'de.
Bizde16 Kasım'da gittik bilmeden, hoş bir sürpriz oldu.
Ev, Gazi Köşkü olarak anılıyor.
Vakıflara ait şu anda. Yeni okuduğum bir haber de ise belediyeye devredileceği yazıyordu.