Bu benim teorim tabii.
Üstelik deneyi de deneği de biziz.
Öncelikli ben sonra eşim.
Aynı şeyleri özlüyor, aynı şeyleri hatırlıyoruz.
Tabii yaklaşık otuz yıl öncesini.
Otuz yıl önce ne mi vardı?
Şu meşhur seksenler.
Kahküllerimizi dolma yaptığımız, kasetçide kaset doldurttuğumuz,
bakkal önlerinde kola içerek sosyalleştiğimiz,
kazakları pantolon içine tıktığımız yıllar.
bakkal önlerinde kola içerek sosyalleştiğimiz,
kazakları pantolon içine tıktığımız yıllar.
Hani şu hepimizin ayyy nasılmışım ben yaa diyerek fotoğraflarımıza acıyarak baktığımız yıllar.
Bir eşyanın eski sayılabilmesi için üzerinden yirmibeş yıl geçmesi gerekliymiş.
Eh, bizim seksenler ve anıları da bu süreci bünyesine yedirdiği için eskimiş oluyor.
Yani ne oluyor, tozları nostalji rüzgarına karışmış oluyooor.
Trt' deki Seksenler dizisi tam da bu hissiyatımızın üstüne gelince, aaa tamamdır dedim.
Demekki nostaljinin zamanı gelmiş. Bir biz değilmişiz.
Geçenlerde Behzat Ç.' yi izliyoruz.
Dayanamadım reklam beklemeye, çayımı bir koşu doldurup geleceğim,
eşime, iyi bak haa, gelince bana anlatacaksın dedim.
Seksenlerde
anne ya da baba mutfağa
su getirtmeye gönderdiğinde bizim zamane bebeleri gibi yaaa demez,
işte bu lafları derdik.
Çitlek çitler, örgü örerdik.
.
Benim de moodum bu son zamanlarda...
YanıtlaSilYalnız değilim, biliyordum :)
YanıtlaSilBulutların arasına dalasım var, çok güzel:)
YanıtlaSilNostalji... Zaman zaman beni de alıyor kollarına. Hele ki özlediklerim artık yanımda değilse. Bulutlar ne hoş ,rüya gibi ...
YanıtlaSil